İçeriğe geç

79 kez ağırlaştırılmış müebbet nedir ?

“79 kez ağırlaştırılmış müebbet” gerçekte neyi çözüyor?

İtiraf edeyim: “79 kez ağırlaştırılmış müebbet” gibi manşetleri gördüğümde içimde bir şeyler isyan ediyor. Adaleti büyülü bir sayıyla şişirince daha “tam” mı oluyoruz? Mağdurların acısı 79’la çarpılınca dinecek mi, yoksa biz sadece vicdanlarımızı rakamlarla uyuşturuyor muyuz? Bu yazı, tam da bu rahatsızlığın üstüne gidiyor: 79 kez ağırlaştırılmış müebbet ne demek, neye yarar, nerede tökezler?

Kısa cevap: 79 kez ağırlaştırılmış müebbet, her bir suç veya mağdur için ayrı ayrı kurulan ağırlaştırılmış müebbet hükümlerinin “yığılmasıdır”; pratikte tek bir insan ömründe cezalar aynı anda infaz edilir. Rakamlar büyür, hücrenin kapısı yine bir kez kilitlenir.

79 kez ağırlaştırılmış müebbet nedir?

Ağırlaştırılmış müebbet, klasik müebbet hapis cezasının daha sert koşullarla infaz edilen halidir. Yüksek güvenlik, kısıtlı sosyal temas, sınırlı açık hava, disiplin rejimi… Bu çerçevede “79 kez” ifadesi, birden çok suç veya mağdur bulunduğunda mahkemenin her bir fiil için ayrı hüküm kurmasıyla oluşur. Böylece failin işlediği her eylem görünür kılınır; her mağdurun hukuken bir “karşılığı” vardır.

Ancak iş infaza geldiğinde gerçek şudur: Bir insan ömrü, 79 ömre bölünemez. İnfaz hukuku, bu cezaların pratikte birlikte infaz edilmesini öngörür. Yani “79” bir sembol haline gelir—hem ağır kınamayı ilan eder, hem de topluma “adalet yerini buldu” mesajını verir. Peki bu, adaletin özü mü, yoksa vitrin mi?

Rakamların siyaseti: Adalet mi, manşet mi?

“79 kez ağırlaştırılmış müebbet” kulağa tok ve cezalandırıcı gelir. Manşetleri doldurur, kamu vicdanına “sertlik” hissi verir. Fakat şu soruyu sormadan geçemeyiz: Adalet; sayının büyüklüğünde mi, cezanın anlamlılığında mı? Cezanın amacı sadece cezalandırmak değil, önlemek, toplumu korumak ve mümkünse dönüştürmektir. Rakamların büyümesi, bu amaçları otomatik olarak gerçekleştirmiyor. Tam tersine, tartışmayı “kaç kez”e kilitleyip “nasıl bir adalet istiyoruz?” sorusunu erteleyebiliyor.

Hukuki gerçeklik: Yıkıcı bir katalog, tek bir kilit

Ceza yargılaması, her bir mağdur için ayrı hüküm kurarak muhasebe yapar: Hangi fiil, hangi normu ihlal etti? Hangi zarar doğdu? Bu doğru ve değerli. Ama infaz aşamasında bu katalog, tek bir kilide dönüşür: Fail, ağırlaştırılmış müebbet rejiminde tutulur. “79” burada, infazın süresini değil, suçun genişliğini vurgular. Bu da kamuoyunda yanlış bir beklenti yaratır: “79 kere yatsın!” Oysa sistem buna elverişli değildir—ve iyi ki de değildir; zira cezanın ölçülülüğü ve insan onuru gibi ilkeler, adaletin omurgasıdır.

İnfaz rejiminin karanlık noktaları

Ağırlaştırılmış müebbetin gerçek eleştirisi, sayıda değil koşullarda gizlidir. Uzun süreli tecrit riski, sınırlı temas, yeniden entegrasyon perspektifinin zayıflığı… Topluma karşı en ağır suçları işleyenler için bile infazın ölçülü ve gözden geçirilebilir olması, modern hukuk devletinin çıtasıdır. Tartışmalı nokta şu: Umutsuzluk infazı ile etkin toplum koruması arasındaki çizgiyi nereye çekeceğiz? Sonsuz gibi görünen bir kapatılma, failin dönüşebilme ihtimalini tamamen sıfırladığında, bu hâlâ “adalet” midir, yoksa sadece intikamın kurumsallaşması mı?

Mağdur adaleti: Görünürlük var, onarım nerede?

79 ayrı hüküm, mağdurların her birini yasal metinlerde görünür kılar; bu kıymetli. Ama onarıcı adalet açısından soralım: Mağdurun ihtiyacı sadece başlıkta büyük bir sayı mı? Psikososyal destek, tazminatların etkinliği, kamusal anma ve yüzleşme pratikleri nerede? Eğer sistem bu alanlarda yetersizse, “79 kez ağırlaştırılmış müebbet” güçlü bir etiket olarak kalır; onarıcı sonuç üretme kapasitesi sınırlı olur.

Toplumsal güvenlik: Sertlik mi, akıllılık mı?

Toplum, en ağır suçlara karşı net bir koruma ister. Burada tereddüt yok. Fakat koruma için akla gelen ilk refleks, “daha fazla kilit, daha az tartışma.” Oysa asıl soru şu: Radikalleşmeyi, örgütlü şiddeti, seri suçluluğu doğuran yapısal yataklara ne yapıyoruz? Eğitim, önleyici sosyal politikalar, dijital platformlardaki şiddet ekosistemleri, rehabilitasyon altyapısı… Bir yanda 79 kez ağırlaştırılmış müebbet, diğer yanda sistemik körlük. Hangisi gerçekten risk azaltıyor?

Yanılgılar ve gerçekler

  • Yanılgı: “79 kez verildiyse, 79 kere yatacak.”

    Gerçek: Cezalar pratikte aynı anda infaz edilir; sayı, infaz süresini değil suç/mağdur sayısını gösterir.

  • Yanılgı: “Büyük sayı = büyük adalet.”

    Gerçek: Adaletin kalitesi; infaz koşulları, gözden geçirilebilirlik, mağdura onarım ve toplum güvenliğinin akıllı tasarımına bağlıdır.

  • Yanılgı: “Tartışmayı kapatır.”

    Gerçek: Tam tersine, bu kararlar ceza politikasını ve insan hakları dengesini tartışmaya açar.

“79 kez ağırlaştırılmış müebbet” hakkında provokatif sorular

  • Bir rakam, adalet duygumuzu tatmin ederken adaletin kendisini gölgelemiyor mu?
  • Toplumu gerçekten daha güvenli kılan şey kilidin sayısı mı, yoksa önlemenin zekâsı mı?
  • Mağdurun onarımı; manşetle mi, sistematik desteklerle mi mümkün?
  • Gözden geçirilebilirlik olmadan “sonsuz” ceza, bizi güçlü mü yapar, yoksa kör mü?

Sonuç: Büyük sayılar, küçük hakikatler

79 kez ağırlaştırılmış müebbet, hukukun her bir suça tek tek cevap verme çabasının görünür hâlidir; mağdurları tek tek hesaba yazar, toplumun öfkesine bir dil verir. Ama aynı zamanda tehlikeli bir rahatlık sunar: “Rakam büyüdü, mesele çözüldü.” Oysa gerçek çözüm; adil, ölçülü ve insan onuruna saygılı bir infaz rejimi, güçlü önleme politikaları ve mağdura gerçek onarımdan geçer. Rakamları değil, adaletin niteliğini büyütmenin zamanı gelmedi mi?

Açık söyleyeyim: Eğer bu başlık sizi “oh olsun” noktasında durdurduysa, tartışmayı büyütelim. Adalet, sayının hacminde değil, aklın derinliğinde güçlenir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Hipercasino şişli escort
Sitemap
ilbet giriş yapprop money